Goodreads Puanı: 4.19
Orijinal Adı: Tangled
Sayfa Sayısı: 433
Baskı Yılı: 2015
Çeviri: Deniz Beril Bacaklılar
Yayınevi: Ephesus Yayınları
Zengin, yakışıklı ve kendini beğenmiş Drew Evans ile güzel, zeki ve hırslı Katherine Brooks buluştuğunda işlerin karmakarışık hale gelmesi şaşılacak bir şey değildir.
Drew Evans'ın işi, milyon dolarlık anlaşmalar yapmak ve New York'un en güzel kadınlarını tek bir gülümsemeyle baştan çıkartmaktır. Peki, öyleyse neden yedi gündür evden dışarı çıkmıyor? Neden mahvolmuş, sefil bir halde ve depresyonda? Ona sorduğunuzda size sebebinin grip olduğunu söyleyecektir fakat hepimiz bunun doğru olmadığını biliyoruz.
Katherine Brooks, Drew'un babasının yatırım bankacılığı firmasında işe başladığı anda gösterişli playboyun hayatındaki her alanın bir karmaşaya sürüklenmesine sebep olmuştur. Profesyonel alandaki yarışları Drew'un cesaretini kırıyor, Katherine'e karşı hissettiği çekim dikkatini dağıtıyor ve onu yatağa atma girişimlerindeki başarısızlığı ise tamamen sinirlerini bozuyordur.
Nasıl oluyordu da kadının biri çıkıyor ve ağzı iyi laf yapan çapkın bir adamı mahvolmuş, umutsuz biri haline getirebiliyordu? Hayatta asla sahip olmak istemediği tek şeyi gerçekleştirerek.
Benim bir huyum vardır. Yorumlarımı önce goodreads üzerinden yazarım daha sonra taslağı bloguma aktarır düzenlemelerini yaparım. Aksi takdirde yazacaklarımı hiçbir zaman toparlayamam. Eh o anlardan bir tanesini daha yaşıyordum biraz evvel! Kitabı bitirmiş rahat rahat uygulamadan goodreads'a giriş yapmış, yorumumu yazarken pat bir önceki sayfa geldi önüme! Hem de hiçbir uyarıda bulunmaksızın. Yanlış bir yere dokunduğunuzda canınıza okuyan şu akıllı telefonlara lanet olsun. Neyse! Biraz evvel yazdıklarımı elbette sıfırdan toparlayamayacağım biliyorum. Ve tekrar yazmaya üşeniyorum. O yüzden kısa keseceğim.
Kitap bana kalırsa o kadar da matah bir şey değildi. Tamam eğlenceli. Tamam komik. Tamam akıcı. Ama hep bir şeyler eksikti. Tamamlanmamış gibi. Böyle nasıl desem. Hani bir mekâna girersin, her şey güzeldir hoştur ama bir şeyler hep eksik gelir size. Dilinizin ucuna kadar gelir ama ne olduğunu bir türlü söyleyemezsiniz. O ne olduğunu bile bilmediğiniz eksikliği gidermek için çok uğraşır ama bu seferde her şey fazla gelir ya size. Hah, işte tam öyle bir şey. Bir tık, ufak bir dokunuş. Adına ne derseniz deyin. O ufacık şey eksikti.
Kitabı her ne kadar okurken sevmiş ve eğlenmiş olsam da beni yeteri kadar tatmin etmedi. Üzgünüm. Evet Drew. Yakışıklısın, karizmatiksin, zekisin, zenginsin, en önemlisi de aşıksın. Ama seni okumak o kadar tatmin edici değil. Kendimden geçmedim kusura bakma. Benim için her hangi bir karakterden farklı değilsin. Yerin özel değil. Kesinlikle doldurulabilir.
Ve gelelim yazarın tarzına. Aslında hem samimi buldum ama hem de bir yerden sonra rahatsız etti. Sohbet havasında kitabı bize anlatması ilk başlarda epey güzeldi. Hatta şimdiki zamanda geçiyor olması bile rahatsız etmedi beni. Evet, bende gelişmeler var. Artık sıkıntı yaratmadan okuyabiliyorum şimdiki zaman ekiyle yazılmış kitapları. Neyse. Konumuza dönelim. Sohbet-vâri havası bir yerden sonra sıkabiliyor sizi. Samimi olduğu kadar ciddiyetsiz de gelmeye başlıyor. Çok mu zorluyorum? Fazla mı kılı kırk yarıyorum acaba? Elimde değil. Bir kitabı okurken sadece keyif almak istemiyorum. Doymak istiyorum. Kitabı yaşamak istiyorum. Özellikle de Centilmen Piç serisinin ikinci kitabını okuduktan sonra. Locke Lamora'nın kıvrak zekâsı yanında Drew'in özellikleri göz alıcı gelmiyor insana.
Bir karakterin, yakışıklı ve zengin olması benim için hiç mi hiç önemli değil. Çirkinde olsa, fakir de olsa severim ben onu. Yeter ki hissettiği her şeyi bana da hissettirsin. Acısına, aşkına, kahkahasına veya gözyaşına... Her anına ortak olmak istiyorum. Ve siz tüm bunları isterken yazar, karakterin hikâyesini size sohbet eder bir tarzla anlatıyorsa... Eh, dedikodu yapan ya da sevgilisiyle neler yaşadığını anlatan kız arkadaşınızdan pek bir farkı kalmıyor. Çünkü işin içine edebiyatı yeteri kadar serpemiyorsunuz. En azından benim istediğim kadar.
Yeteri kadar kitaba çemkirip, kötü blogger rolünü üstlendikten sonra yazarın diğer kitaplarını alıp almayacağımı açıklayayım. Öncelikle, kitabı sevdiğimi söylemiştim. Sadece çok çok fazla sevemedim. Hani yere göğe sığdıracak kadar değil. Arada bi canınız sadece sizi eğlendiren kitaplar okumanızı istiyor ya. Öyle anlarda bu tarz kitaplar iyi geliyor. Okuyup rafa geri kaldırıyorsunuz ve günün yorgunluğunu üstünüzden atıyorsunuz. Bu sebeple yazarın diğer kitapları çıktığı zaman, oleey yaşasın diye üstüne atlamam ama belki bir ara alırım diye düşünüyorum.
Kitaba 3 puan verdiğim için tavsiye ediyorum, kesinlikle okuyun demeyeceğim. Ama birçoğunuzun benim gibi çemkirmeyeceğine de eminim. Yani sizin sevme ihtimaliniz daha yüksek. Bu kitabı okuyacağınız zaman bana aldırmayabilirsiniz. Tercih sizin. Yazı da epey kısa oldu sanki... :)
Kitap bana kalırsa o kadar da matah bir şey değildi. Tamam eğlenceli. Tamam komik. Tamam akıcı. Ama hep bir şeyler eksikti. Tamamlanmamış gibi. Böyle nasıl desem. Hani bir mekâna girersin, her şey güzeldir hoştur ama bir şeyler hep eksik gelir size. Dilinizin ucuna kadar gelir ama ne olduğunu bir türlü söyleyemezsiniz. O ne olduğunu bile bilmediğiniz eksikliği gidermek için çok uğraşır ama bu seferde her şey fazla gelir ya size. Hah, işte tam öyle bir şey. Bir tık, ufak bir dokunuş. Adına ne derseniz deyin. O ufacık şey eksikti.
Kitabı her ne kadar okurken sevmiş ve eğlenmiş olsam da beni yeteri kadar tatmin etmedi. Üzgünüm. Evet Drew. Yakışıklısın, karizmatiksin, zekisin, zenginsin, en önemlisi de aşıksın. Ama seni okumak o kadar tatmin edici değil. Kendimden geçmedim kusura bakma. Benim için her hangi bir karakterden farklı değilsin. Yerin özel değil. Kesinlikle doldurulabilir.
Ve gelelim yazarın tarzına. Aslında hem samimi buldum ama hem de bir yerden sonra rahatsız etti. Sohbet havasında kitabı bize anlatması ilk başlarda epey güzeldi. Hatta şimdiki zamanda geçiyor olması bile rahatsız etmedi beni. Evet, bende gelişmeler var. Artık sıkıntı yaratmadan okuyabiliyorum şimdiki zaman ekiyle yazılmış kitapları. Neyse. Konumuza dönelim. Sohbet-vâri havası bir yerden sonra sıkabiliyor sizi. Samimi olduğu kadar ciddiyetsiz de gelmeye başlıyor. Çok mu zorluyorum? Fazla mı kılı kırk yarıyorum acaba? Elimde değil. Bir kitabı okurken sadece keyif almak istemiyorum. Doymak istiyorum. Kitabı yaşamak istiyorum. Özellikle de Centilmen Piç serisinin ikinci kitabını okuduktan sonra. Locke Lamora'nın kıvrak zekâsı yanında Drew'in özellikleri göz alıcı gelmiyor insana.
Bir karakterin, yakışıklı ve zengin olması benim için hiç mi hiç önemli değil. Çirkinde olsa, fakir de olsa severim ben onu. Yeter ki hissettiği her şeyi bana da hissettirsin. Acısına, aşkına, kahkahasına veya gözyaşına... Her anına ortak olmak istiyorum. Ve siz tüm bunları isterken yazar, karakterin hikâyesini size sohbet eder bir tarzla anlatıyorsa... Eh, dedikodu yapan ya da sevgilisiyle neler yaşadığını anlatan kız arkadaşınızdan pek bir farkı kalmıyor. Çünkü işin içine edebiyatı yeteri kadar serpemiyorsunuz. En azından benim istediğim kadar.
Yeteri kadar kitaba çemkirip, kötü blogger rolünü üstlendikten sonra yazarın diğer kitaplarını alıp almayacağımı açıklayayım. Öncelikle, kitabı sevdiğimi söylemiştim. Sadece çok çok fazla sevemedim. Hani yere göğe sığdıracak kadar değil. Arada bi canınız sadece sizi eğlendiren kitaplar okumanızı istiyor ya. Öyle anlarda bu tarz kitaplar iyi geliyor. Okuyup rafa geri kaldırıyorsunuz ve günün yorgunluğunu üstünüzden atıyorsunuz. Bu sebeple yazarın diğer kitapları çıktığı zaman, oleey yaşasın diye üstüne atlamam ama belki bir ara alırım diye düşünüyorum.
Kitaba 3 puan verdiğim için tavsiye ediyorum, kesinlikle okuyun demeyeceğim. Ama birçoğunuzun benim gibi çemkirmeyeceğine de eminim. Yani sizin sevme ihtimaliniz daha yüksek. Bu kitabı okuyacağınız zaman bana aldırmayabilirsiniz. Tercih sizin. Yazı da epey kısa oldu sanki... :)
Şimdiki kitapların genel sorunu bu bence. Bir karakteri okuyucuya sevdirmek için yakışıklı ve zengin olmaları yeter sanıyor yazarlar. Özellikle de erkek karakterler.Bir süre sonrada tüm karakterler birbirine benziyor gibi geliyor.
YanıtlaSilnot : Ben de yorum yazmadan önce mutlaka goodreads'e bir taslak giriyorum :D Gerçi seninki kadar uzun değildir :D
Ay evet yaa. Okuyucu sevsin diye hep zengin, yakışıklı ve CEO oluyorlar. Sırf takım elbise giydirebilmek uğruna. :D Biri de çıkıp demiyor ki takım elbise artık eskidi yeni bişeyler bulalım falan.
SilBen baya yazıyorum orada ya uzun uzun. :D Goodreads'da başlamazsam yorumuma devamını getiremiyorum. İlla kitabın sayfası, yorum paneli açık olacak. Orada ilham geliyor. :D Ve antika olmadığım için sevindim. Demek ki benim gibiler de varmış. :D
Seri sıralaması nasıl acaba?
YanıtlaSil