Yamato Nadeshiko Shichi Henge, liseye giden 4 erkeğin, kirasını zar zor ödedikleri lüks evden ayrılmamak adına, ev sahiplerinin 'korkunç' yeğenine bir hanımefendi olmayı öğretmeye 'çalışmalarını' konu alıyor.
Nakahara Sunako, başından geçen trajik bir olaydan sonra kendine olan güvenini kaybetmiş, içine kapanmış, güzel olan her şeyden nefret etmeye başlamıştır. Kendi haliyle mutlu olan Sunako için en büyük sorun ise kendisini 4 yakışıklı erkekle aynı evde bulmasıdır.
Gerek çizimleriyle, gerek konuşmalarla en sevdiğim shoujo mangalarından biridir bir diğer adıyla The Wallflower. Animesi ve draması da vardır. Yalnız hiçbiri manganın verdiği keyfi verememiştir bana.
İlk ciltlerde mangayı okumak, karakterleri anlamak ve ayırt etmek zor gelse de zamanla tüm detayları kavrayabiliyor ve daha büyük bir keyifle okuyorsunuz mangayı. Okuduğum en komik! mangalardan biridir kendisi ki sadece shoujo türünde değil tüm türler arasında.
4 erkeğin, verdiği tüm mücadelelere rağmen zaman zaman pes edip Sunako'yu olduğu gibi kabullenmelerine karşın biz birer okuyucu olarak her zaman Sunako'nun değişeceği ümidini yitirmiyoruz. Her bir ciltte işte şimdi tam bir hanımefendi olacak, kabuğundan çıkacak diye beklesek de henüz -en azından benim okuduğum yere kadar- ufak tefek gelişmeler haricinde Sunako hala aynı Sunako'dur.
The Wallflower benim, her zaman için ilk defa manga okuyacak birine tavsiye ettiğim mangalar arasında yer alır. Ve tavsiyenin yanına da ufak bir not iliştiriyorum. Sabırla okuyun ilk bir kaç cildi. Çünkü soldan sağa okuma alışkanlığını birden yitirip sağdan sola okumak insanı zorlar ve çizimlere ve isimlere alışık olmadığından kim kimdi diye karıştırabilirsiniz ister istemez. Bu da hangi mangaya başlarsan başla insanı bezdirebiliyor haliyle. Fakat The Wallflower hem eğlenceli hem de komik diyaloglar ve çizimlerle okuyucuya kendisini çok çabuk sevdiren bir manga. Ve baştaki emeğinin karşılığını da sana sonuna kadar veriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder