Çiğdem Erkal İpek tarafından yeniden çevrilen Ejderha Mızrağı serisi, İthaki Yayınları’yla geçtiğimiz günlerde yeniden raflarda yerini almaya başladı.
Seri, çok uzun süredir temin edilemiyordu hatta sahaflarda bulabilmek bile epey zordu. Fakat İthaki Yayınları editörü Alican Saygı Ortanca, FrpNET'in Genel Yayın Yönetmeni Kayra Keri Küpçü ile birlikte, ortak bir çalışmayla seriyi yeniden yayımlayacaklarını duyurmuşlardı.
Geçtiğimiz cuma da "Güz Alacakaranlığı Ejderhaları, Kış Gecesi Ejderhaları, İlkbahar Şafağı Ejderhaları" kitapları satışa sunuldu.
Eski dostlar, ayrı yollara gitmişlerdi. Şimdi, birbirlerinden saklı sırlarına rağmen yeniden bir aradalar. Savaş dedikodularıyla gölgelenmiş bir dünyadan söz ediyorlardı. Tuhaf yaratıkların, mitik varlıkların, efsanevi yaratıkların hikâyelerinden söz ediyorlardı. Sırlarından bahsetmiyorlardı. Ta ki bir gün karşılaştıkları, büyülü kristal asa taşıyan, kederli ve güzel bir kadın onları gölgelerin derinliklerine götürüp hayatlarını sonsuza kadar değiştirerek dünyanın kaderini şekillendirene kadar.
Kimse kahraman olmalarını beklemiyordu.
En çok da, kendileri. “Kenderlerin, küçük şeyleri başarabilmek için küçük yaratıldıklarını söylerdi. ‘Eğer dünyadaki büyük şeylere yakından bakacak olursan,’ demişti, ‘bunların bir araya gelmiş ufak şeylerden oluştuğunu görürsün.’ O aşağıdaki koca ejderha, kan damlalarından başka bir şey değildir belki de. Ve bütün farkı yaratan da küçük değişikliklerdir.”
Ejderha Mızrağı dünyasına hoş geldiniz.
Artık insanlar Takhisis’in ejderha kölelerini tanıyorlardı. Karanlıklar Kraliçesi dönmüştü. Her ulustan insanlar yurtları, hayatları ve özgürlükleri uğruna savaşmaya hazırdı. Fakat uluslar uzun yıllardır önyargılarla ve nefretle ayrışmıştı. On bir savaşçı ve insan şövalye kendi aralarında dövüşe tutuşmuştu. Savaş, henüz başlamadan kaybedilmiş gibi gözüküyordu. Yol arkadaşları ayrı düşmüşlerdi, savaş tarafından parçalanmışlardı. Yeniden bir araya gelmeden bir mevsim geçecekti; o da tekrar bir araya gelirlerse. Karanlık gitgide derinleşirken gözden düşmüş bir şövalye, şımarık bir elfkızı ve geveze bir kender soluk kış günışığında yalnız başınaydılar.
Pek de kahraman gibi değillerdi.
“Utanma Tas. Düşmanının ölümü karşısında hem acıma hem de utanç duyduğun için haline şükret. Karşımızdaki düşmanımız bile olsa, umursamayı bıraktığımız gün, savaşı kaybettiğimiz gündür zaten.”
Ejderha Mızrağı Destanı bu kitapla devam ediyor.
Kraliçe Takhisis’in ejderha kölelerine karşı verilen savaş hiddetlenmişti. Gizemli, büyülü ejderha küreleri ve parlak, gümüş ejderha mızrağı ile silahlanmış yol arkadaşları dünyaya umut veriyordu. Fakat şimdi, yeni bir günün şafağında, uzun zamandır yol arkadaşlarının kalplerini gölgeleyen sırlar günışığına çıkıyordu. İhanet, vefasızlık, kırılganlık ve zayıflık neredeyse tüm başardıklarını yok edecekti.
Mücadele için yola çıktıkları en büyük savaş her birinin yüreğindeydi.
Nihayet, sonunda kahraman olacaklardı.
“Karanlık istila edebilirdi ama umudu hiçbir zaman yok edemezdi. Bir tek mum veya daha fazlası alevlenip sönebilirdi ama eski mumlardan yenileri yanacaktı. İşte böyle tutuşurdu umudun alevi hep, gelen güne kadar karanlığı aydınlatarak.”
Bayıldığım iki yazarın bir arada olduğu bir seri daha.. Çıktığına o kadar mutlu oldum ki :) Muhteşem bir dünyanın bizi beklediğine eminim :)
YanıtlaSil