Goodreads Puanı: 4.15
Orijinal Adı: Angels' Blood
Sayfa Sayısı: 476
Baskı Yılı: 2012
Çeviri: Uğur Mehter
Yayınevi: Artemis Yayınları
Ölmeden önce göreceğiniz son şey, onun gözleri olacak...
Vampir avcısı Elena Deveraux, işinde en iyisi olduğunu biliyordu. Ancak yeni görevi için doğru kişi olup olmadığından emin değildi. Üstelik öldürücü bir güzelliğe sahip ve hiçbir ölümlünün kızdırmak istemeyeceği Başmelek Raphael tarafından görevlendirilmişti.
Elena'nın başarısızlık gibi bir seçeneği yoktu. Görevi imkansız olsa bile. Bu kez peşine düştüğü kişi, yoldan çıkmış bir vampir değil, yoldan çıkmış bir başmelekti.
Elena, kendini daha önce benzeri görülmemiş bir cinayetler zincirinin tam ortasında bulacak ve tutkunun tehlikeli uçurumlarına doğru çekilecekti. Bu av onun sonunu getirmese bile, Raphael'in baştan çıkarıcı dokunuşlarına kendini teslim etmesi, Elena'nın hayatının en büyük hatası olabilirdi. Çünkü başmelekler, ölümlü oyuncaklarıyla oynarken onları fark etmeden kırabilirdi.
Meleklerin Kanı kitabı beni anlık cezbeden kitaplardan biriydi ilk gördüğüm zamanlarda. O yüzden hiç üstünde durmadım. Kitabı gördüm dikkatimi çekti ve kafamı başka yöne çevirdiğimde unutmuştum bile. Bunda kitabın vampirlerle ilgili olmasının payı yüksek olabilir. Çok uzun zamandır vampir kitapları okumuyorum. Hımm neden öyle yapıyorum acaba? Dur şimdi bunu bende merak ettim. Kendime not: En kısa zamanda bir vampir kitabı okumam lazım.
Neyse efendim kitabımıza dönelim biz. Bu kitaba tekrar dönüş sağlamamdaki en büyük etken tam da şu linkte ki etkinlik. Canan öyle ağız sulandıracak kadar büyük bir iştaha Raphael'i anlatınca, insanın ister istemez dikkatini çekiyor yani. Anlayacağınız ben tamamen suçsuzum. Ve itiraf etmeliyim ki konusu okuduğum diğer kitaplara göre oldukça farklı. Zaten 4 puan vermemin en büyük sebebi bu. Farklı bir konuya denk gelmediğim sürece istediği kadar güzel olsun kitap beni kendine çekemiyor işte. Elimde değil. İnsan 300 kitap okuyunca artık okuduğu her şey birbirinin aynısıymış gibi gelmeye başlıyor.
Beni kendisine çeken konusundan bahsedelim biraz. Bir vampir avcımız var. Ama bu bilinenin aksine vampir avlayıp öldürmüyor. Onları sahiplerine yani meleklere teslim ediyor. Zaten bu iş içinde melekler bu vampir avcılarını özellikle tutuyorlar. En garip olan kısım ise, meleklerin vampirleri yaratmış olması. Düzenli aralıklarla belirli insanları vampire dönüştürüyorlar. Ve herkes vampir olamıyor. Çünkü bunun belirli kriterleri falan var.
Buraya kadar her şey güzel gidiyor tabii. Ben farklı bir konuya sahip kitap okuduğum için mutluyum. Heyecanlıyım. Meraklıyım. Havalarda uçuyorum. Derken biri balonuma iğne batırıyor. Her kimse çok hain. Neden böyle bir şey yapma ihtiyacı duyar ki insan? Ben ne güzel mutlu mesut okuyordum kitabımı. Kimseye de bir zararım dokunmuyordu. Ama yazara dokunmuş belli. İlla insanı deli edecek bir şey yapıyor şu yazarlar. Cidden hiç uslanmıyorlar.
Sen kalk daha dakika bir gol bir dercesine, alfa erkek potansiyeli olan ama daha tam olgunlaşmamış erkeğimizle, güçlü kendi ayakları üstünde durabilen savaşçı kadını -bu tipler favorim oluyorlar hep- karşı karşıya getir. Bu yetmesin anına aralarında şehvet kokuları uçuşmaya başlasın. Oda yetmezmiş gibi, avcı karşısında ki sanki binlerce yıldır yaşayan yeri geldiğinde işkence etmekten geri durmayan baş melek Raphael değilmiş gibi kafa tutmaya başlasın. Öf be kızım dur iki dakika değil mi? Anladık güçlüsün kuvvetlisin. Savaşçısın ki bu özelliğini çok sevdim. Ama karşında ki Raphael hani. İşleri biraz ağırdan alsaydın olmaz mıydı? Yani az daha zorlarsan tam anlamıyla bir klişeye dönüşeceksin farkında değilsin.
Eh avcıya bu kadar yüklenmek yeter. Raphael sana ne demeli? Binlerce yıldır yaşamışsın. Onca olaylara tanık olmuşsun. Ama bir kadın çıkıyor karşına. Tüm ağırlığın uçup gidiyor. Birde kadını her gördüğünde üstüne atlamaya çalışmaktan vazgeçsen hani diyorum? Bu kadar tecrübeye rağmen bu kadar sabırsız nasıl olabiliyor insan anlamıyorum. İnsan değil pardon baş melek. Haliyle biz okuyucular -ya da ben- daha sabırlı daha ağırdan alan bir tip olmasını istiyoruz...
Hele kitabın sonu neydi öyle. Yemin ederim tepkim aynen şöyleydi, 'Yoook arttıkk yaaa yine mi yaaa öff ama yaa haksızlık yaaa. Niye her yazar daha ilk kitap da aşkı yazmak istiyor kii?' Tamam her yazar değilse bile %99'u kesinlikle hemen her şeyi aşka bağlıyorlar. Öğğ geldi artık. Farklı bir şeyler istiyorum. Farklı konular okumak istiyorum. Ben mi hep yanlış kitap tercihleri yapıyorum acaba?
O yüzden tüm bu eksiler artılar falan bir araya gelince ortaya şöyle bir karışım çıkıyor;
Kitabı sevdim. Farklı bir konusu var. Karakterleri sevdim ama çok değil. Olayların gidişatını sevmedim. Sonunda olacakları merak etmedim. İkinci kitapta neler olacak hiç merak etmiyorum. O yüzden artemis serinin devamını basmış basmamış umrumda değil. Basarsa eğer bir ara alır okurum. Basılmazsa da bir şey kaybetmiyorum yani.
ayy yorumunu okuyunca düşündümde çok haklısın aslında.Raphael daha ağır olmalıydı..tavrı felan..
YanıtlaSilben yapım gereği detaycı olmadığım için bunlara pek dikkat etmiyorum açıkçası..
üf sanırım çok yüzeyselim :P
Ya aslında benim sorunum her karakteri Barrons'la kıyaslıyor olmam. :D Bu yüzden de hemen hepsini sevemiyorum. İstiyorum ki illa ağırdan satsın kendini. Şöyle bi gizemli olsun sır dolu olsun falan. Böyle olunca da beklentilerimi karşılamıyor işte. :D
Silah tatlım çok fazla şey istiyorsun sanki.Barrons nadide bir kaktüs..ondan zor bulunur..ama belki yazarın diğer kitaplarında vardır benzeri karakterler..
SilMinecraft Benzeri Oyunlar
YanıtlaSilCall of Duty Benzeri Oyunlar
LOL Benzeri Oyunlar
Sims Benzeri Oyunlar
Summertime Saga Benzeri Oyunlar
ZOKM8