Bu hafta hep insana dokunan hikayeler okuyacak gibi görünüyorum.
Dünyayla Benim Aramda, siyahi bir babadan siyahi oğula mektup. Amerikadaki ırkçılığa değinen bir deneme. Kitabı henüz bitirmediğim için çok bir şey söylemek istemiyorum ama kitaptan ufak bir paragraf da bırakmadan gitmek istemiyorum.
"Bilmeni istediğim şey şu: Amerika'da siyahi bedeni imha etmek gelenekseldir -mirastır. İnsanın ülkesinin özündeki 'aşağı' olduğunu anlaması gerçekten korkunç bir şey. Sen ve ben, oğlum, o 'aşağı'yız. Bu 1776'da doğruydu. Bugün de doğru. Sen olmazsan onlar olamaz ve seni kırma hakkı olmazsa dağdan düşmek, tanrısallıklarını kaybetmek ve Amerikan Rüyası'ndan çıkmak zorundadırlar. Ve bu durumda şehir dışındaki yerleşim yerlerini insan kemikleri dışında bir şeyin üzerine nasıl inşa edeceklerini, hapishanelerini insan ağılları yerine başka bir şeye nasıl çevireceklerini, yamyamlıktan bağımsız bir demokrasiyi nasıl kuracaklarını bulmak zorundadırlar..."
Kitaplığımın bir diğer yeni üyeleri ise Limit Yok ve Bin Damla Gözyaşı. Her ikisi de Portakal Kitap'tan çıkan yeni kitaplar.
Dünyayla Benim Aramda bitmek üzereyken ara verip Bin Damla Gözyaşı'na başlayayım dedim. 🙈 Şu yukarıda bahsini ettiğim 'insana dokunan hikayeler'den biri de Bin Damla Gözyaşı işte.
Kitap, 15 yaşındayken ölümcül bir hastalık tanısı alan Aya'nın 22 yaşına kadar tutabildiği günlüklerden kesitler içeriyor. Hayatının son iki senesi ise Aya'nın satırlarında yer bulamıyor artık. Hastalığı o kadar ilerliyor ki yazı yazamaz konuşamaz hale geliyor. O dönemlerde ancak Aya için hazırlanan bir harf tahtası ile duygu ve düşüncelerini aktarmayı başarabiliyor. Oda binbir zorluk ile.
Okudukça insanın içine işliyor. Hani şu "Herkesin kitaplığında bulunmalı." cinsinden kitaplar vardır ya, onlardan biri olacak gibi. Bakalım okudukça göreceğiz. :) Henüz kitabın başlarındayım. Net bir karara varmak için çok erken.
Siz neler düşünüyorsunuz kitaplar hakkında? Merak ettikleriniz, alıp okuduklarınız var mı içlerinden?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder