-Görsel de tam uydu yahu. Yazıya görsel bakmak için Tumblr'ı açtığım gibi önüme düştü.- |
Maksat boş kalmasın dedikçe aslında blogun ruhunu yok etiğimi fark ettim. Klavye başına geçip de bir çift laf edemez oldum. Varsa yoksa instagram. Sebebi biraz da tüm reklamların, tanıtımların instagram çevresinde dönmesi. Bu sadece kitap için geçerli de değil. Her şey ama her şey instagramda dönmeye başladı.
Biraz da bizim işimize geliyor sanırım. Tek tek site site gezip tanıtımları, yeni trendleri araştırmaya o kadar vaktimiz yok ki(!) hepsi ayağımıza gelsin her yeniliğe anında ulaşabilelim istiyoruz.
24 saat bizlere ne zaman yetmemeye başladı acaba? Ne zaman bomboş hayatlarımızı bile 24 saate sığdıramaz olduk? Ders çalışmaya, arkadaşlarla bir çift laf etmeye, kendimize yalnız bir saat ayırmaya hatta yemek yemeğe bile zaman bulamıyoruz. Varsa yoksa elimizdeki telefon. Yattığımız yerden her anı birkaç tuş ve küçük bir ekran ile geçirmek yetiyor.
Yok mu bizi kurtaracak bu çılgınlıktan bir şey! Ruha dokunan eğlencelere ne zaman dönmeye başlayacağız. İçimiz ne zaman kuruduğunu fark edecek?
Hayat küçük bir ekranda her şeyi yaşamak için o kadar değersiz mi gerçekten?
Neden ekran başında ona da buna da sahip olmak isterken istediklerimiz için bir çaba içinde değiliz?
En son ne zaman istediğimizi elde etmek için ortaya varımızı yoğumuzu koyarak savaş verdik?
Bakmayın böyle laflar ediyor, sorguluyorum da benimde sizden pek kalır yanım yok. İçimdeki ruhsuzluğu ve tatminkarsızlığı düşünürken iki üç kelam yazarak içimdekileri dökmek istedim.
Ama sen! Sen hâlâ burada duruyor ve yazdıklarımı mı okuyorsun! Telefonu, tableti, bilgisayarı... her ne ise kapat onu! Bırak okuma daha. Hayatını bu ekrana bakarak öldürme!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder