Goodreads Puanı: 3.80
Orijinal Adı: Marriage Most Scandalous
Sayfa Sayısı: 352
Baskı Yılı: 2010
Çeviri: Eda Çaça
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Leydi Margaret Landor, Avrupa'da aylarını, on bir yıl önce bir düelloda en iyi arkadaşını öldürdükten sonra kaybolan Sebastian Townshend'i bulmak için harcar. Bu amacında başarısız olunca, acımasızlığı ile nam salmış Raven adlı adamı tutmaya karar verir. Fakat aradığı kişinin zaten Raven olduğunu fark edince oldukça şaşırır.
Sebastian'ın bir daha asla İngiltere'ye dönmeyeceğine dair yemin etmesine rağmen, Margaret onu, öz babasının başına gelen gizemli 'kazaları' araştırması için ikna etmeyi başarır.
Fakat Sebastian'ın asıl geri dönüş sebebini saklamaya, ailesine ve eski dostlarına geri dönmek için geçerli bir nedene ihtiyacı vardır. Böylece Margaret'ın 'evliymiş gibi yapma' önerisini kabul eder. Fakat bu plandaki tek kusur, zamanla birbirlerine duydukları yoğun tutku olacaktır.
Bu kitap internette sürekli karşıma çıkıp duruyordu. Ama elim bir türlü gitmemişti almaya. Hem yazarın hiç kitabını okumamıştım, hem de içinde biraz polisiye olduğundan dolayı sanırım bir sepetime ekledim bir çıkardım. Daha sonra yazarın Malory serisini kampanyada yakalayınca üstüne atladım resmen kitapların. 3 kitabıda hoşuma gitmişti! Okurken baya bir eğlenmiştim diğer kitaplarını. Kitaptaki diyaloglar, espiler, iç geçirmeler falan hoşuma gitmişti. Bende gaza geldim tabii. Sen kalk yazarın 3 kitabını oku, 3'ünüde sev! Diğer kitabını niye sevmeyeyim ki? Eminim oda güzeldir. Malory Ailesinin devamı değil belki ama en azından "Tarihi Aşk Romanı"ydı bu kitapta.
Büyük bir şevkle aldım elime kitabı... İlk 20 sayfada offlama başladım... 50. sayfalarda, "az daha okuyayım eminim sıkıntım geçecek, konusu falan beni merak içinde bırakacak, az daha sabredersem espiriler, zekice sözler havada uçuşacak" diye kendi kendimi teselli ediyordum. Bir 50-60 sayfa sonra ise "kızım başladın o kadar oku işte elinde başka kitap var mı sanki şimdi okuyabileceğin?" diye kendimi gaza getirmeye başladım... Yarısına geldiğimde ise "az kaldı ha gayret yarısına gelmişsin bak biter şimdi sık dişini" diye diye tüm ümitlerim yok olmuştu kitaba karşı...
Kitap berbat ötesi bir kitaptı. Çevirisimi
berbattı yoksa yazar mı çok zorla yazmış bu kitabı bilemedim. Ama her
halukarda okuması bana işkence oldu. Gözünün içine baktım resmen bitmesi
için kitabın! Kitaptaki hiç bir karakteride sevmedim zaten. Hepsi çok
donuk hepsi çok yapmacıktı. Merak ediyorum Lindsey, biri kafana silah mı
dayadı da böyle bir kitap yazabildin? Diğer kitplarında ki akıcılığın,
espirilerin, kurgun nerde kaldı senin? Hele o kitabın sonu neydi öyle? Ne kadar saçma bir sondu! Bizim Yeşilçam filmlerimizde bile öyle sonlar yok!
Kitap, erkek karakterimizin -Sebastian Townshend, nam-ı diğer Raven- çok yakın bir arkadaşının karısıyla yatması sonucu; yakın arkadaşıyla bir düelloya tutuşup arkadaşını öldürmesiyle başlıyor. Arkadaşını öldürünce babasıda onu evden kovuyor. Buda Avrupa'ya kaçıyor ve orda bir nevi dedektiflik yapmaya başlıyor. Karakterimiz yazarın bahsettiğine göre çok zeki, aşırı kıvrak zekalı, acımasız, duygusuz, bla bla bla... Ben hiç birini göremedim gerçi kitapta ya neyse...
Bir yerde de yetim kalmış bir kız -Leydi Margaret Landor-. Raven'in babası tarafından sahip çıkılıyor, büyütülüyor falan.. Ama öyle bir zaman geliyor ki, babası gibi sevdiği bu adamın etrafında ölüm kol geziyor. Sürekli olmadık kazalar geçirmesi kızı şüphe içinde bırakıyor. Birilerinin -kim olduğunu söylemeyim bari okuyacak olursanız az biraz heyecanı olsun- bu zavallı adamcağızı öldürmeye çalıştığını düşünüyor ve Sebastian'i aramaya çıkıyor.
Karakterlerimizin yolları işte bu şekilde kesişiyor. Raven eve dönmeyi ilk başlarda reddediyor fakat kız onu bir şekilde kandırıyor. Sonuç olarak İngiltere'ye dönüyorlar. Raven olayları araştırmaya başlıyor -tabi yaptıklarına ne kadar araştırma denilebilirse.- Leydimiz ve Raven evli gibi davrandıkları için de sürekli yanyanalar, hatta aynı oda da ve kimi zaman aynı yatakta bile yatıyorlar. Haliyle aralarında kıvılcımlar uçuşmaya başlıyor.
Karakterler bir gün aralarında ki çekime karşı koyarken ertesi gün tüm sınırları unutuyorlar. Yani anlaşılacağı üzere İngiltere'de ki günleri, kazaları araştırmakla, kavga etmekle ve ertesi gün ise sarmaşdolaş olarak geçmekle sürüyor... Ve o saçma fakat şok edici -kesinlikle beklemeyeceğiniz bir sonla karşı karşıya kalıyorsunuz- sona doğru da bu şekilde ilerliyorlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder