Goodreads Puanı: 4.09
Orijinal Adı: First Grave on the Right
Sayfa Sayısı: 316
Baskı Yılı: 2012
Çeviri: Bilge Gündüz
Yayınevi: Doğan Kitap
Charley Davidson bir özel dedektif… Hem de cazibeli bir kadın. Ama bildiğimiz özel dedektiflerden ve tabii bildiğiniz cazibeli kadınlardan değil. O bir ölüm meleği. Henüz öbür dünyaya geçememiş ruhlarla iletişim kuruyor ve “ışığa gitmeleri”ne yardım ediyor. Doğrusu, ölülerle konuşma yeteneği, katilleri bulmakta da çok işine yarıyor…
Charley’nin bir de âşığı var… Ama kahramanımız adamı göremiyor. Sadece o çıldırtıcı dokunuşlarını hissediyor… Sık sık ve derinden…
Cazibeli dedektifimiz bugünlerde ne mi yapıyor? Cinayete kurban giden üç avukatın katillerini bulmaya çalışıyor… Herhalde sizi nasıl bir heyecanın beklediğini anladınız artık.
Sağdan Birinci Mezar’ı okurken çok eğleneceksiniz… Çünkü Charley'nin hayatında her şey var: Olağanüstü yetenekler, macera, gizem, görünmez ama iç titreten dokunuşlar, yani aşk…
“Charley’nin şeytani neşesi ve hayata karşı iştahı, paranormal roman okurlarına çok çekici gelecek ve sanırım ‘Ghost Whisperer’ dizisinin yasını tutanların kalbindeki boşluğu dolduracak.” Publishers Weekly
Yabancı bloglar da Alfa karakter yarışmalarında görmüştüm bu kitabı. 16 Karakterden son ikiye kalanlardan biri Reyes diğer ise <3 Ryodan'dı. <3 Tabi Ryodan birinci oldu ama neyse konumuz bu değil. Demek istediğim Ryodan'la son ikiye kalabilen bir karakter olduğu için acayip dikkatimi çekmişti ve o zaman çok içerlemiştim bu kitap niye bizde yok diye. Meğerse varmış da benim haberim yokmuş! Böyle bir kitabı nasıl gözden kaçırmışım çok merak ediyorum!
Sağdan Birinci mezarı okurken nedense aklımda sürekli olarak Anita canlandı. Aslında ne konu itibari ile ne de kitabın akışı itibari ile Anita'yla uzaktan yakından ilgisi yok. Sadece benim benzetmeme sebep olan ufak bir detayı var. Oda Anita'nın da polislerle birlikte çalışan zombi dirilticisi olması, Charley'in ise ölülerle iletişime geçen ve yine bu sebeple amcasına danışmanlık yapıyor olması. Her iki karakterin benzerliği sadece bu kadar yani. 
         Garret başını kaldırdı; yüzündeki ifade ciddiydi, ama canın cehenneme sözleri düşünüldüğünde sandığım 
kadar öfkeli değildi. "Öncelikle" dedi sinirli bir sesle, "hala bu duruma alışmaya çalışıyorum, Bayan Baş Belası. Bana biraz zaman var."
"Hayır."
"İkincisi" dedi hiç duraksamadan, "bu konuda seninle konuşmak istiyorum."
"Hayır."
"Yani, nasıl işliyor?"
"İyi."
"Sürekli ölü insanlar mı görüyorsun?"
"İki hafta sonunda bir, bir de bayramlarda."
"Bilirsin işte, her yerdeler mi?"
"Kurbağanın kıçı su geçirmez midir?"
Reyes ise onun ne olduğu belli değil. Yani tamam yalan söyledim ne olduğu belli ama anca kitabın sonunda öğrenebiliyoruz. O yüzden bende belli değilmiş gibi yapıyorum. Onun haricinde, Ölüm Meleğimizin rüyalarını süsleyen -romantik şeyler geçirmeyin aklınızdan baya bildiğiniz ateşli rüyalarının konuğu bu Reyes- gizemli bir karakter. Charley onu ilk defa, babasından öldüresiye dayak yerken görüyor. Ve onu kurtarmaya çalışıyor. Ondan sonra da bir daha hiçbir yerde birbirlerine rastlamıyorlar. Taa ki Charley'imizin ateşli rüyalarına dek. Ve Charley onu bulmaya karar veriyor.
...Reyes odadaydı. 
Pencerenin yanındaki karanlık sisi gördüğümde neredeyse tökezleyecektim. 
Sonra onu hissettim. Isısını, elektiriğini. 
Oda, gece yarısı kopan bir çöl fırtınası gibi kokuyordu.
Ha birde unutmadan, aşk üçgenlerini seviyorsanız, ilerleyen kitaplarda sanki aşk üçgenimsi gibi bir şey yaşayacakmışız gibi geliyor. :) Biraz yukarıda paylaştığım alıntıda ki Garret'le hem de.
Daha fazla resim için pinterest hesabımı ziyaret edebilirsiniz.













