Goodreads Puanı: 4.17
Orijinal Adı: Kiss of Crimson
Sayfa Sayısı: 381
Baskı Yılı: 2011
Çeviri: Banu Belgi
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Siyahlara bürünmüş yabancı ona geldiğinde neredeyse ölmek üzeredir, bedeni kurşunlardan delik deşik olmuştur ve hızla kan kaybetmektedir. Veteriner Tess Culver onu kurtarmak için mücadele ederken, ne adamın adının Dante olduğundan ne de korkunç bir çarpışmanın ön cephesinde mücadele eden Soylu bir vampir olduğundan haberdardır.Tek bir haz dolu dakika Tess'in adamın dünyasına savrulmasına yeter.Bu tehlikeli dünyada, ıssız vampir sürüleri geceleri sinsice karanlıklarda hareket edip terör estirmektedir.... Karanlık geleceğinden imgeler gören Dante her zaman yarını yokmuşçasına savaşmakta ve yaşamaktadır. Tess onun için bir diğer can sıkıcı sorundan fazlası değildir ama şimdi, birlik saldırı altındadır ve hem Tess'i hem de kendisini gittikçe yaklaşmakta olan tehditten korumak onun görevidir. Sadece bir tanecik düşüncesiz öpücük, genç kızı onun yeraltı diyarının ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir ve dokunuşu Tess'in içindeki gizli yetenekleri, tutkuları ve asla sahip olduğunu bilmediği açlığın uyanmasına yeter. Kanla bağlanmışlardır, Dante ve Tess tehlikeli düşmanlarından beraber çalışarak kurtulmak zorundadır. Yaşamın sınırlarını aşacak bir tutkuyu keşfetseler bile bunu yapmalıdırlar.
Bu kitabın yorumunu çok fazla uzun tutmayacağım. Çünkü ilk kitaptan itibaren en merak ettiğim savaşçının -Tegan- hikayesini okumak için sabırsızlanıyorum. Zaten Tegan ile Elise arasında bir şeyler olacağına dair sinyaller aldığımdan beri kitabı bitirebildiğim en hızlı bir şekilde bitirmek için uğraş verip duruyordum.
Dante ile Tess'in hikayeside güzeldi. Tess, -her Soy Eşinde olduğu gibi- özel bir takım güçlere sahip bir veteriner. Dante ise orta çağdan beri yaşam süren bir savaşçı. Annesinden kalan özel güçleri yüzünden sürekli olarak ölümünü görüyor. Ve bundan kaçabildiği kadar kaçmaya çalışıyor. Yani hiç bir Soy Eşine bağlanmak istemiyor. Çünkü bir gün öleceğini bile bile arkasında enkazdan farksız bir aşık bırakmak istemiyor. Ama taa ki ağır yara alıp, Tess'in kanını içene kadar. Kendine geldiğinde onun bir Soy eşi olduğunu anlıyor ama iş işten geçmiş oluyor. Kendini her ne kadar ondan uzak tutmaya çalışsa da, aralarında oluşan bağdan -daha henüz tamamlanmamış olan bağ- dolayı bir şekilde ona çekilmeye başlıyor. Sanırım burda bağ kendini tamamlamak için Savaşçıyı ve Soy Eşini dürtükleyip duruyor. Çünkü bir kaç yerde Tess, Dante'nin kanını içecek olursa nasıl hissedeceğini falan düşünüyordu.
Ama işler iyice karmaşıklaşmaya başlıyor. Çünkü birilerinin, bilerek veya bilmeyerek, piyasaya sürdüğü uyuşturucu yüzünden vampirlerin tek tek Issıza dönüşmesini hızlandırıyor. Dante ve diğer Savaşçılar bu işin kökünü kurutmaya çalışırken, bir şekilde olaya Tess'de dahil oluyor. Dante her ne kadar onu uzak tutmak istese de bu karmaşadan, kadın olayların tam ortasına düşüyor ve gündüz vakti başına büyük bir olay geliyor. Dante'de onu kurtarmak için, kızgın güneşin altında kavrulmayı bile göze alıyor. Ve acaba ölümü bu şekilde mi olacak dersiniz? Kızgın güneşin altında cayır cayır yanarak? Tabii ki haayııırrr sonuçta bu kitap, onun kitabı, ana karakter hiç ölür mü olur mu öyle şey? dediğinizi duyar gibiyim. Ama kitabı okumaya karar verirseniz eğer belki düşünceleriniz de değişiklik olabilir. Yani belki. Belki de sonra bana dönüp, seni adi ölmeyeceğini biliyordum dersiniz. Belki de yazara, seni lanet olası bunu nasıl yapabildin, nasıl bu kadar vicdansız olabildin dersiniz. Belli mi olur? :)
Ben okumuştum bu kitabı çok sürüklemişti beni ya bir kaç günde bitirmiştim hemde akşamdan akşama okumama rağmen :))sizi takibe aldım bende bloguma beklerim. Teşekkürler .
YanıtlaSilhttp://yagmur-serhats.blogspot.com.tr/