"Dünyada sadece tek bir şey kötü yürekli bir insana karşı durabilir. O da başka bir insandır.
Ayıbımızda yatar şerefimiz. Sadece bizim ruhumuz, kötülüğe açık olan ruhumuz, onu yenmeye muktedirdir.

― Ursula K. Le Guin, En Uzak Sahil
shadow

Yorum: Locke Lamora'nın Yalanları - Scott Lynch (Centilmen Piç #1)

Mart 18, 2015
Tür: Epic Fantasy, Mystery
Goodreads Puanı: 4.28
Orijinal Adı: The Lies of Locke Lamora
Sayfa Sayısı: 584
Baskı Yılı: 2014
Çeviri: Cihan Karamancı
Yayınevi: İthaki Yayınları


“Boğazında kanayan bir kesik olsa ve bir hekim o kesiği dikmeye çalışsa Lamora iğney­le ipliği çalar ve kahkahalar atarak geberip gider. Çocuk… çok fazla çalıyor.”

Camorr şehri, tarihi boyunca pek çok soysuzluğa, yolsuzluğa, uğursuzluğa, hırsızlığa tanıklık etmiş, büyülü atmosferinde her birini tek tek sindirebilmiştir; Camorr’un Belası’nın ismi şehrin nemli duvarlarında yankılanana dek…

Camorr’un Belası’nın yenilmez bir silahşor, usta bir hırsız, duvarlardan geçebilen bir hayalet ve fakirlerin dostu olduğu söylenir.

İşte o efsanevi “Bela” narin yapılı, gözü kara ve becerikli Locke Lamora’dır. Locke kimsenin beceremediği bir ustalıkla zenginleri soymasına rağmen, bir başka efsanedeki büyük okçunun aksine çaldıklarından fakirlere tek bir kuruş bile koklatmaz. Locke’un tüm kazancı kendisi ve isimlerinin hakkını fazlasıyla veren hırsızlar çetesi Centilmen Piçler içindir.

Onların sahip olduğu tek ev olan ve her türlü dümen, hile ve numaralarını gerçekleştirdikleri kadim Camorr şehrinin kaprisli ve renkli yeraltı dünyası, içten içe çürümekte ve gizli bir savaş yüzünden parçalanmaktadır. Tek ayak üzerinde onlarca yalan söyleyen Locke ve çetesi, bu büyülü dünyada bu kez tek ayaklarını bile yere basamadan içerisine düştükleri ölüm oyunundan kurtulmak zorundadır.
Yarattığı dünya ve kuvvetli kalemi sayesinde Patrick Rothfuss, Brandon Sanderson gibi isimlerle adı sık sık anılan Scott Lynch, çarpıcı romanı Locke Lamora’nın Yalanları’ında bir macera kitabının sürükleyiciliğini, bir fantastik kitabın yaratıcılığıyla birleştirip üzerine George R. R. Martin’in okuyucuyu beklemediği yerden vurmayı başaran anlatımını katıp, bizlere eşsiz bir hayal dünyası sunuyor.


Bu kitap tamamen çelişkilerle dolu. İlk 300 sayfası ağır ağır ilerliyor, kafa karıştırıyor size ezber yaptırmaya çalışıyor. Ama o 300 sayfadan sonrası sanki hayatınız hızlı çekime alınmış gibi bitiveriyor.

O 300 sayfada Sevgili Scott ne yaptın sen diye defalarca söylenmişimdir. Hani dilin hem ağır, hem de o kadar çok isim kullanmışsın ki, ne neydi unutuveriyorum. Haritanın olmayışı da epey zorluyor okuyucu. Çünkü bildiğiniz bir dünya da geçmiyor Locke Lamora'nın Yalanları. Her açıdan! Emin olun. O sokakların, köprülerin kalelerin, meyhanelerin, otellerin ve nesnelerin adını ezberleyene kadar canım çıktı ki benim ezberim hiç iyi değildir. Bu açından okurken çok zorlandım. Birde durduk yere bi geri dönüşü oluveriyor yahu nereye geldik yine ne okuyoruz diyorum. Tamamen gizem katmak amaçlı yapılmış çok belli ama olaylara ortadan dalıp okumak sonra başa dönmek biraz yordu beni. İlk 300 sayfayı okurken en sevdiğim sayfalar verdiği aralardı. Keşke hep çocukluğunu okusaydık Lamora'nın. O aralar bana Rüzgarın Adı'nı anımsattı.
300'den sonrası ise. Eh işte kitap budur dedirtti. İşte o çok konuşulan Locke Lamora'nın Yalanları buydu! Rüzgarın Adı'yla karşılaştırılan kitap bu sayfalardan oluşuyordu! Heyecan dorukta, her bir sayfa ardı ardına çevrilip okunuyor, meraktan sonraki paragrafa sağdaki sayfaya kaçamak bakışlar atmamak için kendini zor tutuyor, kitabı elinden bırakmak istemiyorsun. Gece oluyor uykun geliyor sövüyorsun. Uyumak istemiyor bir sayfa daha okuyabilirim diyorsun. Ve öylece bitiveriyor. Sen de hani ikinci kitap nerede lanet olası derken buluyorsun kendini. 
Kitabın kurgusu muhteşem! Ona kesinlikle laf yok. Ve hissettiğim üzere bu sadece bir başlangıç. Yazar bize karakterin hikâyesinin neden ve nasıl başladığını anlatma amaçlı biraz dolambaçlı yollara başvurmuş gibi. Hani bir an önce ikinci kitap çıksın diye bekliyorum ki kaldığım yerden büyük bir heyecan içinde devam edebileyim. Karakterlerin ağızlarının bozuk olmasını da sevdim nedense. Evet burada ufak çaplı bir şok geçiriyorum. Normalde sevmem küfrü argoyu ama Lamora'ya da yakışmış hani. Yazarın çizdiği o hırsız imajına affedersiniz, 'Centilmen Piç' imajına kesinlikle uyuyor.
Tavsiye kısmına gelince, bu türü sevenler için önerebileceğim bir eser olmasının yanında merak edenlere de ufak bir uyarıda bulunarak önerebilirim. İlk 300 sayfa sizi zorlayacak emin olun. Ama o sayfalar geçtikten sonra işte kitap budur diyeceksiniz. Yazar epey bir acımasız. Ne yapacağı hiç belli olmuyor...
BLOG DESIGN BY KRİSTALKİTAP
back to top