"Dünyada sadece tek bir şey kötü yürekli bir insana karşı durabilir. O da başka bir insandır.
Ayıbımızda yatar şerefimiz. Sadece bizim ruhumuz, kötülüğe açık olan ruhumuz, onu yenmeye muktedirdir.

― Ursula K. Le Guin, En Uzak Sahil
shadow

Yorum: Kralların Yolu - Brandon Sanderson (Fırtınaışığı Arşivi #1)

Nisan 03, 2015
Tür: Epic Fantasy
Goodreads Puanı: 4.61
Orijinal Adı: The Way of Kings
Sayfa Sayısı: 912
Baskı Yılı: 2014
Çeviri: Can Sevinç
Yayınevi: Akılçelen Kitaplar
Son Issızlık’tan önceki günlerin özlemini çekiyorum.
Elçiler’in bizi terk etmesinden ve Parlayan Şövalyeler’in bize karşı dönmesinden önceki çağın. Dünyada hâlâ büyünün ve insanoğlunun kalbinde de onurun olduğu zamanın...

Dünyayı ele geçirdik ve sonra da onu kaybettik. Görünüşe göre insan ruhu için hiçbir şey zaferin kendisinden daha zorlu değil. Yoksa o zafer, en başından beri bir aldatmacadan başka bir şey değil miydi? Onlar ne kadar zorlu savaşırsa, direnişimizin de o kadar güçlendiğini mi fark etti düşmanlarımız? Belki de ısı ve çekicin sadece daha kaliteli kılıçları mümkün kıldığını gördüler. Ama çeliği yeteri kadar uzun bir süre boyunca bırakırsan, eninde sonunda paslanıp gider. İzlediğimiz dört kişi var. Birincisi hekim, tıbbı bir kenara bırakıp içinde bulunduğumuz dönemin en vahşi savaşında bir asker olmaya zorlanmış. İkincisi öldürürken ağlayan bir katil, bir suikastçı. Üçüncüsü yalancı; bir hırsızın kalbinin üstüne bir âlimin cüppesini giymiş genç bir kadın. Sonuncusu ise bir yüceprens, yani savaş açlığı tükenirken gözleri geçmişe açılmış olan bir savaş beyi.

Dünya değişebilir. Dalgabağlama ve Kırıkkullanma geri dönebilir; antik çağların büyüleri tekrar bizim olabilir. Bu dört kişi bunun anahtarı.

Bir tanesi bizi kurtarabilir. Ve bir tanesi de bizi yok edecek.


Kurgu; var olan bir dünyada eskiden beri var olan bir tarih, efsane, mit veya varlıklar üzerine bir şeyler inşa etmek, karalamak değilmiş. Son zamanlarda okuduğum kitaplar öğretti bunu bana. Asıl kurgu, var olmayan bir dünyayı, dili, tarihi, dini, düzeni ve varlıkları yaratmakmış. Asıl hayal gücü buymuş. Sadece iki kelimeyi bir araya getirmek değil, yarattığın karakterlerin geçmişlerini hayal edebilmek, onlara bir tarih verebilmek, baştan sona bir dünya yaratabilmekmiş.

Kralların Yolu buydu bana göre. Basit bir kurgusu olan bir kitap değil, baştan sona kendini yaratan bir kurgusu vardı. Okurken o kadar büyük bir keyif aldım o kadar çok beğendim ki. Kitap bitmesin diye azar azar okudum. Sık sık ara verdim. Zaten kocaman bir kitap olmasının yanında minik minik puntolarının da olmasının bana büyük faydası oldu. Oku oku sayfa bitmiyor, heyecanım doruktayken bir türlü ne olacağını öğrenmek için sayfanın sonuna gelemiyordum. Sanki rüyanın içinde hiç yakalayamayacağınız bir kelebek kovalamak gibi. Bir an önce ona ulaşmak istiyorsunuz ama rüyadan da uyanmak istemiyorsunuz. 

Sıkıldığım yerler olmadı mı kitapta? Elbette oldu. Ama sadece Shallan'ın bölümlerini okurken sıkıldım. Çünkü Kaladin'i okuyorum, okuyorum, heyecan tavan yapıyor, ben kendimi kitaba kaptırıyorum sonra bir anda Shallan duvarına tosluyorum. Arkası yarın der gibi bir anda Kaladin'in bölümü bitiveriyor. İşte en çok buna sıkıldım. Hatta bir ara koca bir bölümünü atlamıştım. Size tavsiyem, hiçbir bölümü atlamamanız yönünde tabii. Ama illaki okumak istemezseniz o sayfaları aynı benim gibi daha sonra geri dönüp okumak şartıyla atlayabilirsiniz. Çok bir şey kaybetmiyorsunuz. Tüm aksiyon Kaladin'in sayfalarında. Ama belki de ilerleyen kitaplarda çözmeniz gereken sırları veya kitabın hikâyesini kaçırabilirsiniz. :D Yani evet çok bir şey değil gördüğünüz gibi. :D
Şu yorumu müthiş bir yorgunluk ve baş ağrısı içerisinde yazıyorum. O yüzden konusuna değinip değinmemekte kararsızım. Pek etkili bişeyler yazabileceğimi sanmıyorum ama kitap bana Game of Thrones havası verdi. Serinin kitaplarını okumadım fakat dizisini izlediğim kadarıyla benzer bir 'tür' olduğunu söyleyebilirim. Başka hiçbir açıdan benzer değiller zaten. Brandon Sanderson gerçekten başarılı. Kitabın sonunu istediğim gibi bitirdi. Sana bol bol teşekkürlerimi sunuyorum buradan. Kitaptaki aksiyonun yanında bana heyecan veren bir diğer etkendi bu olmasını istediğim şey. Kaladin her sahneye çıktığında hadi be ne zaman olacak, hayır acele et, bence şöyle yap böyle yap diye konuştum resmen karakterle. İstediğim hızda varamadım sonuca ama yinede istediğim oldu! Önemli olanda bu. :) Yani bir de siz şimdi bunun ne olduğunu bilmediğiniz için fazla uzatmanın manası yok. :D

Kitabın üç ana karakteri var. Kaladin <3 ve Shallan. Genel olarak bu ikisi üzerinden ilerliyor kitap. Fakat ara ara başka karakterlerinde hikâyesini okuyabiliyorsunuz ve inanın hiçte öyle ekran başında yaa üff sevmiyorum işte ben böyle olunca diyeceğiniz kadar kötü değil. Hatta hiç değil. Tamam, Shallan dışında. :D O kötü. Neyse. Diğeri Dalinar ve onun sahnelerinde oğlunu da okuyorsunuz. Alodin. Dalinar bir yüceprens. Kendisini, geleneklerini sorgulayan bir prens. Doğrunun şerefin ve onurun yanında durmak için çok çaba harcıyor. Bu tavırları bana Game of Thrones'dan Eddard Stark'ı hatırlattı hep.
Kaladin. <3
Kaladin ise köprücü. Bir köle. Ama köle olmadan önce çok farklı bir hayatı olmuş. Ne olduğunu söylemiyorum. Kitabı okuyup öyle öğrenin. Çok acı çekmiş. Hayatı boyunca hep birilerini kaybetmiş ve bunun sorumlusu olarak kendisini gören bir karakter. Güçlü, zeki, vefalı, lider ruhlu ve okurken hat safhada keyif alabileceğiniz biri.
Shallan.
Shallan. Ona değinmeyeceğim. Tanıyacak kadar dikkatli okumadım karakteri. Bana sadece diyalogları zorlama gibi geldi biraz. Sevmediğimden olsa gerek. :D
Szeth.
Birde figüran gibi gözüken ama serinin ana karakterlerinden biri olan bi karakter var. Bana kalırsa ilerleyen kitaplarda bu karakteri çok sık görebiliriz. En azından şu ankinden daha fazla. Szeth.

Ya bir saniye durun! Ben karakterleri size anlatmaya çalışıyorum ama arka kapakta gayet güzel anlatmış zaten. Kimin kim olduğunu çözmek size kalsın. :D Ben isimlerini verdim size. :D

Bu gidişle kitabın konusuna da değinemeyeceğim zaten. Derin bir konusu var. Bir yerden başlarsam anlaşılır olması için bir diğer şeyi de sonra bir diğerini de anlatmam gerekir. O zamanda spoiler yersiniz. Size sadece kitabın çok güzel olduğunu, akıcı bir dil ile yazıldığını -ki böyle kitaplarda akıcı bir dil bulmak zordur- elinizden hiç bırakmak istemeyeceğinizi söyleyebilirim. Kitap aşk romanı olmadığı için 900 sayfa sakız gibi uzayan bitmek bilmeyen bir kitap haline dönüşmüyor. Sürekli bir aksiyon içindesiniz. Sürekli bir heyecan. Güzel işte yaa alın okuyun. Bulabilirseniz ikinci el alın tabii. :D Yoksa kitap çok pahalı. Etiket fiyatı 50 TL. Ben indirimle 35 TL'ye aldım. Verdiğim paraya gram acımıyorum. Değiyor çünkü. Hatta yazarın diğer kitaplarını da alacağım ama her ay bir kitap. Yoksa çulsuz kalırım. :D
BLOG DESIGN BY KRİSTALKİTAP
back to top