Goodreads Puanı:
Orijinal Adı: In Bed with a Highlander
Sayfa Sayısı: 354
Baskı Yılı: 2012
Çeviri: Miray Çınar
Yayınevi: Koridor Yayıncılık
Mairin Stuart, yatağının kenarındaki taş zeminde diz çökmüş bir şekilde dua ediyordu. Eliyle boynundaki deri kolyenin pürüzsüz yüzeyinde gezdirdi. Küçüklüğünden beri ezberlediği kelimeleri fısıldayarak her zaman yaptığı gibi bitirdi duasını. "Lütfen, Tanrım. Beni bulmalarına izin verme."
Ewan McCabe kazanmaya ant içmişti. Savaş çanları çalıyordu. Bütün klan onun emrindeydi ve Ewan ona ait olanı düşmanlarından almaya hazırdı. Ta ki bir gün ruhu masmavi gözlerinde hapsolmuş, simsiyah saçlı bir kız oğlunu kurtarıp bir anda hayatını değiştirinceye kadar. Mairin, Ewan'ın klanı için bir kurtuluş olabilirdi fakat yıllarca intikam ateşiyle yanıp tutuşan bir adamın nazarında durum göründüğünden farklıydı.
Kralın gayrimeşru kızı olan Mairin uzun zamandır dış dünyadan uzakta. bir manastırda yaşıyordu. Ancak evlendiğinde sahip olabileceği zenginlik yüzünden kaçırıldığı gün başına gelecek felaketten habersizdi. McCabe'in adamları onu kurtarmış olabilirdi fakat bu aynı zamanda en büyük korkusunu da uyandırmıştı: Ewan McCabe ile evlenmek zorunda olmak... Ona direnirken aslında kendi arzularına da direndiğini fark edecekti.
Kitapları konularına bakmadan okumaya bayılıyorum! Böylece
benim için daha heyecanlı hale geliyor herkese tavsiye ederim valla. Zaten bir
kitabı sevip sevmeyeceğim ilk 20 sayfasında belli olur. O zamana kadar
dikkatimi çekmemişse elimde dolanır durur o kitap. İskoçyalının Kollarında’yıda
bu şekilde okumaya karar verdim ne arka kapak ne konusu ne yorumlara baktım.
Bunu okumalıyım dedim ve aldım elime kitabı. Bu yüzden kızı Lord Cameron
kaçırınca aralarında bir aşk doğacak diye beklemedim de değil hani. Hal böyle
olunca kızı öldüresiye dövmesine hem bir türlü anlam veremedim hem de ilerde
kendisini nasıl affettirecek diye hayaller kurmamda işin cabası oluyor sanırım.
Demiştim ya kitabın konusuna bakmadan okumayı seviyorum çünkü o zaman kitap
daha bir heyecanlı oluyor diye. Heh işte kız kaçıp Ewan McCabenin himayesine
girince beni büyük bir heyecan sardı dedim acaba Cameron klanının kıyafetlerini
giyiyor diye kızı asacak kesecek falan Lord Cameron’da gelip kızı kurtaracak diye
ama o düşüncelerimde değişti sonra tabii okuya okuya. Sonra dedim Acaba Ewan’la
mı evlenecek falan. Hiç ihtimal vermemiştim ilk başlarda açıkçası onunla
evleneceğine. Sanırım kızımız Ewan’ı ilk gördüğünde ki tepkilerinden olsa
gerek. Onu hiçte yakışıklı biri olarak anlatmayınca “Allah Allah bu kız kime
aşık olacak yaaa” diyip durdum. Arada bir aklıma Ewan’ın erkek kardeşi Alaric’te
gelmedi değil hani. İsyan içerisinde olduğuma da bakmayın aslında daha bir
severek okudum kitabı böyle olunca. Tabii çok geçmeden Ewan’a kafasına kızla
evlenme fikrini sokan hizmetçi işin içine girince “hııı şimdi çıktı işin
kokusu, her şey olayı buraya getirmek için yazılmış falan filan” demeye
başladım.
Gelelim kitabı sevip sevmediğime; “Bayıldım! Harika!” falan
diyemem bu kitap için. Neden diye sormaya gelince: o kadar çok kitap okudum ki
artık hepsi birbirinin tekrarı gibi oldu. O yüzden beni şaşırtacak kitaplar çok
nadir karşıma çıkıyor. Hele de kurgu olaylar biraz daha amatörce –amatörce
dediğime bakmayın da nedense okuduğum her yazarı Judith’le karşılaştırmaya
bayılıyorum, onun kitaplarını okurken aldığım zevki almıyorsam ve anlatımı
onunki kadar güzel olmuyorsa o kitap benim için biraz daha amatörcedir- olunca
kitabı okumak bana bazen tam bir işkence oluyor. Allahtan bu kitap işkenceye
dönüşmeden okuduğum gibi bitti. Kitabı okurken hissettiğim açlığını duyduğum
çok şey oldu. Mesela Ewan ile Mairin’in aşkları! Çok eksikti neredeyse hiç
denecek kadar az hissettim. Heyecan yoktu olay yoktu. Bir kaçırılma olayı oldu,
oda olduğu gibi bitti zaten. Ha birde Mairin’in Kral’ın yardımcısı tarafından
Lord Camerona verilmesi oldu karısı olarak onu da unutmamak lazım tabii birkaç
sayfada olsa.
Canım çilekli dondurma çekmişte –bayılırım çilekli dondurma
için yani bir oturuşta 15-20 tane rahat yerim belki daha fazla ondan ona
benzetiyorum yani- bana şöyle sadece tadımlık bir kaşık vermişler gibi
hissettim kitabı okurken. Keşke kızın kaçırılma olayı birazcıcık daha aksiyonlu
olsaymış diyorum ya da Ewan karısını geri alırken Lord Cameron’dan. Hiç aksilik
falan çıkmadı yani keşke çıksaymış ne bileyim kalenin penceresinden gizli saklı
inerlerken ip kopsaymış mesela, odanın dışında bir gürültü kopsaymış ya da Ewan
tam içeri girdiğinde Lord Cameron’da girseymiş oda da köşe bucak saklansaymış
Ewan. Ayırca Lord Cameron bebeği düşürmek istediğinde Mairin’in söylediklerine
çok çabuk kandı keşke bu kadar çabuk olmasaymış yazar biraz daha süründürseymiş
okuru dedim. Bunun gibi yani. Her şey eksik yarımdı. Ama dili sadeydi kitabın.
Bazı kitapları okurken bir cümleyi anlayabilmek için 2-3 defa okuduğum olurdu bunda öyle bir durum söz konusu değildi.
Kitabın en sevdiğim yanı Ewan oldu! Mairin’e karşı çok
sabırlı oluşunu, ona olan aşkını çok çabuk kabullenişini, çocuğuna olan
sevgisini, hele de Mairin zehirlendiğinde başından hiç ayrılmayışını çok
sevdim. Tam bir romantikti diğer İskoç erkeklerine göre.
Sonuç olarak; kitap okurun istediği her şeyi cuk diye önüne
koymuş diyebiliriz. Ben okuru biraz daha süründüren kitapları seviyorum, her şey böyle çok çabuk olunca eksiklik hissediyorum muhakkak. Ama her şeye
rağmen bir günde bittiğine göre güzel bir kitaptı. Çerezlik, zaman geçirmek
için çok rahat okunacak bir kitap. Tavsiye edebilirim. =)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder